Kitap:Biraz Yağmur Kimseyi İncitmez

Biraz Yağmur..



Kemal Sayar:Biraz Yağmur Kimseyi İncitmez
Kapıdan içeri girdiğinde on altı yaşındaydı . Kapıdan içeri girdiğinde ikindi rüzgarı dalları eğmeye başlamıştı. Bulutlar Bağdat Caddesi kalabalığı üzerinde geziniyor, bir yağmur ha yağdı ha yağacak, sahneye çıkmak için sırasını bekliyordu. Kapıdan içeriye girdiğinde kafamda bir sürü şarkı birbirine karışıyordu.Günlerden bir gündü işte, Kemal Sayaroviç var mıydı yok muydu dedirtecek bir gündü, her zamanki rutin işler, okunamamış kitapların, uzun zamandır görülememiş dostların ve bir türlü aylak ve serbest bir hayatın ruhu özgürleştiren çağrısına icabet edemiyor olmaklığın getirdiği pişmanlıklar, uzun saatler çalışmanın getirdiği yorgunluklar, farkına varmadan bir anda yaşlanıvermiş olmanın şaşkınlığı derken akıp giden bir gündü bu da diğerleri gibi.Ruhta uçucu ve uçarı bir neşe belli belirsiz geziniyor, kendini önemseme duygusu, egoyu alt etme yönünde okunmuş sayısız yazıya ve işitilmiş onca tembihe rağmen yine ve her seferinde ruhu yokluyordu. Saygın bir işim vardı, bu işten zengin olmayacaksam da fena sayılmaz bir gelirim ve daha da önemlisi, ruhun yaraları için sadece beni kendilerine emin kılmış danışanlarım vardı; teorilerin adamıydım artık, ruha dokunan sözlerin değil. Kapı açıldı.

Kapıdan içeri on altı yaşında bir genç kızın ruhu girdi.Bedeni bir hastalık nedeniyle durak almış, on altı yaşındayken üç yaşında bir çocuğun bedenine sığmıştı.Zihin gelişiyor ama beden üç yaşında durup bekliyordu.Ağlayarak: 'Ben büyümek istiyorum', dedi.Bir elimi tutmuş ve sanki ben onu bırakırsam okyanuslarda yitip gidecek; belki doktor amcası onun için sihirli bir formül saklıyor ve bu onulmaz hastalığa bir şifa bulacak.Bağdat Caddesine değilse bile benim içime sağanak halinde yağmurlar yağıyor, şimşekler ruhumun çöllerinde çakıyor, hayatın tuhaf mucizelerinden biri olan bu karşılaşma anının şaşkınlığını üzerimden atmaya çalışıyordum.Sadece ağlayarak bu dünyaya bir not düşüyor, sadece ağlayarak dışa taşabiliyordu.Onunla konuşmalı, onun ruhuna değebilmeliydim.Usulca onun yanına, koltuğun kenarına çömeldim, gözlerimizi hizaladık ve tıpkı onun gibi fısıldayarak konuşmaya başladık. 'Hiç doğmamış olmayı dilerdim…' dedi. Ya Rabbi, bu nasıl bir çığlıktı böyle !

Yan yana konuştuk onunla. Seslerimiz değiyordu birbirine, o kadar ki kalplerimiz değiyordu, ve bu yakınlık, Allah'ın bu lûtfu karşısında içim haşyetle doluyordu. Anlamak ve hissetmek bizi insan kılar. Bu arınışla insan oluruz. Terapist kimdi? Ben mi, yoksa bu narin kız mı? Onun saflığı beni de yıkadı. Arındım. Ona insanın bu dünyada bedeniyle değil, sadece ruhuyla var olduğunu söyledim. Sadece ruhumuzda taşıdığımız mücevherlerin bizi başka insanlardan farklılaştırdığını. akledebilen kalbin ne büyük bir bağış olduğunu. Onu anladım. O beni anladı. Odadan çıkarken gözyaşları dinmişti. Benimse başım dönmüş, sersemlemiştim. 'Biraz yağmur' diye mırıldandım, 'kimseyi incitmez'.


1 yorum:

  1. Hemen satın alıp bu kitabı okuycam. çok ilgimi çekti. paylaşım için teşekkürler...

    YanıtlaSil